202004.06
0

VİYANA ANTLAŞMASI’NIN COVİD-19 BAĞLAMINDA KISA BİR DEĞERLENDİRMESİ, Av. Alihan KOCA

VİYANA ANTLAŞMASI’NIN COVİD-19 BAĞLAMINDA KISA BİR DEĞERLENDİRMESİ

                        Av. Alihan KOCA

Bilindiği ve yakından takip edildiği üzere kısa bir zaman önce başlayıp tüm dünyaya yayılan ve bir pandemi halini almış olan yeni tip korona virüs (covid-19)  etkilerini tüm sektörlerde ve ticari hayatta etkisi hayli yoğun bir şekilde göstermektedir. Çin’de başlayan salgının pandemi halini alması dünyadaki tüm devletleri zaruri olarak sokağa çıkma yasağı da dahil olmak üzere çok sıkı tedbiri hayata geçirmeye sevk etmiştir. Yine özel sektörde faaliyet gösteren firmalar da evden çalışma gibi çalışanlarının sağlık riskini minimuma indirmeyi sağlayacak tedbirleri benimsemiş durumdadır.

Yaşanan durum artık herkesçe aşina oluna mücbir sebep kavramını oluşturmakta ve ortaya çıkacak uyuşmazlıkların bir kısımında mücbir sebebe yönelik ihdas olunan hükümlerin uygulanmasını sağlayacaktır.

Salgının pandemi halini almasıyla uluslararası piyasalarda ticaret yapan şahıs ve firmalarda bu durumun yarattığı durumdan etkilenmiştir yahut etkilenecektir. İşte bu bağlamda uluslararası çevrede ticari mal alım ve satımlarına uygulanacak hukukun yeknesaklaştırılması, devetlerin hukuklarından kaynaklanan farklılıklar sebebiyle taraflar açısından hakkaniyete aykırı durumların oluşabilmesinin önüne geçilmesi Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması’ndaki  (United Nations Convention on Contracts for the International Sale of Goods (kısaca “Antlaşma” veya “CISG” olarak ifade edilecektir) mücbir sebep hallerinde uygulanacak hükümler devreye girecektir. CISG’in mücbir sebep hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan şartları ve bunların sonuçlarını kısaca açıklamakta yarar bulunmaktadır.

Öncelikle Viyana Antlaşması’nın hangi durumlarda uygulama alanı bulacağına değinmekte fayda vardır.  Antlaşma’nın 1. maddesi gereğince bu antlaşma tarafların vatandaşlığı, tacir olup olmadıkları ve taraflar arasındaki sözleşmenin adi veya ticari nitelikte olup olmadığı fark etmeksizin işyerleri farklı devletlerde bulunan taraflar arasındaki mal satım sözleşmelerine, bu devletlerin antlaşma’ya taraf devletlerden olması veya ulusal kanunların akit bir devletin hukukuna atıfta bulunması halinde uygulanır. Viyana Antlaşması’na taraf devletler https://cisg.bilgi.edu.tr/tr/sayfa/taraflar/  linkinden kontrol edilebilecektir.

Sorumluluktan Kurtulmanın Şartları

            Antlaşma’nın 79. maddesi belirli bir takım şartların varlığı halinde tarafların aralarında olan sözleşmenin gereklerinden birini yerine getirmemesinin bir takım sonuçlarını bertaraf etmek için düzenlenmiştir. Buna göre Antlaşma’nın 79/1 maddesi uyarınca taraflardan birinin, kendi üzerine düşen yükümlülüklerden herhangi birini, “kendi kontrol alanı dışında kalan ve sözleşmenin kurulması anında öngöremeyeceği veya kendisi ve sonuçlarından kaçınmasının kendisinden makul olarak beklenemeyeceği bir engel sebebiyle yerine getiremeyeceğini ispat etmesi halinde” bu yükümlülüğünü ifa etmemeden dolayı tazminat ile sorumlu tutulamayacaktır.

Bu madde Viyana Antlaşması’nın sorumsuzluğa ilişkin kuralını oluşturmaktadır ve bahsedilen madde ile Antlaşma’da kusursuz sorumluluk esasının benimsendiği görülmektedir. Bu nokta Viyana Antlaşması’nın Türk Borçlar Hukuku’ndan ayrıldığı alanlardan birini oluşturmaktadır. Nitekim Türk Hukuku, kanunlarımızda belirtilmiş bazı istisnalar haricinde kusur sorumluluğu ilkesini esas almaktadır.

  1. madde kapsamında sorumluluktan kurtulmak için bir takım şartlar sıralanmıştır. Bu şartlardan ilki tarafın denetimi dışında kalan bir ifa engelinin varlığıdır. Maddedeki denetim dışı ifadesinin kapsamına şu an için ana gündemimizi oluşturan korona virüs salgını gibi geniş çapta etki alanına sahip salgınlar ve dolayısıyla mücbir sebep halleri de girmektedir.

Bahsedilen maddede, sorumluluktan kurtulmak için gerekli şartlardan bir diğeri öngörülemezlik olarak belirtilmiştir. Buna göre, ifa yükümlülüğünü denetimi dışında gerçekleşen bir engelden dolayı yerine getiremeyen taraf bu engeli sözleşmenin kurulduğu sırada objektif olarak öngörememesi gerekmektedir.  Altının çizilerek belirtilmesi gereken nokta, bu öngörülemezliğe esas olan olgunun/engelin taraflar arasındaki sözleşmenin kurulduğu sırada mevcut olmaması gerekliliğidir. Diğer bir ifade ile olgu/engel tarafların sözleşmeyi akdetmeleri esnasında mevcut fakat taraflarca herhangi bir nedenle ciddiye alınmamış yahut dikkate alınmış olsa dahi sözleşme kurulmuş ise (örneğin: salgının kısa zamanda geçeceğinin düşünülmesi)  ifa yükümlülüğünü yerine getiremeyen taraf bu hükmün sağladığı sorumsuzluk halinden yararlanamayacaktır.

Viyana Antlaşması kapsamında sorumluluktan kurtulmak için gerekli bir başka şart ise engelden ve bu engelin sonuçlarından kaçınmanın ifa ile yükümlü taraftan beklenilememesidir. Zira denetim dışında gerçekleşen öngörülememiş bir engelin veya bu engelin sonuçlarının ifa yükümlüsü tarafından aşılması ondan makul derecede beklenebilir ise yine yükümlüm madde 79 kapsamından sorumluluktan kurtulamayacaktır. Örnek verecek olursak,

Türkiye’de faaliyet gösteren bir halı firmasının Almanya’da faaliyet gösteren bir firma ile yaptığı anlaşma üzerine, bu firmaya deniz yolu ile halı gönderilmesine karar verildiğini fakat taraflar arasında yapılan anlaşmadan sonraki bir tarihte, dünya genelinde etki gösteren bir salgın dolayısıyla limanların Alman devleti tarafından kapatıldığını varsayalım. Bu aşamada somut olayda engel salgın, bu engelin sonucu ise deniz yolunun kullanılamamasıdır. Türk firmanın sorumsuzluğu için 79. maddenin aradığı şartlardan olan kaçınma şartı sebebiyle her ne kadar engelden (salgın) kaçınılamayacak ise de, engelin sonuçlarından (deniz yolunun kullanılamaması) eğer hala aktif ise kara veya hava yolunun kullanılması ile kaçınılabilecektir. Hava veya kara trafiğinin de Alman devleti tarafından durdurulmuş olduğu ihtimalde kaçınma mümkün olmayacaktır.

Sorumluluktan Kurtulmanın Zaman Olarak Sınırı

  1. maddenin 3. fıkrası, hükmün öngördüğü sorumluluktan kurtulma halinin ancak denetim dışı gerçekleşen engelin mevcut olduğu zaman dilimi için geçerli olduğunu belirtmiştir. Tarafın ifayı yapmasına engel olan durumun ortadan kalkmasıyla birlikte eğer sözleşme hala taraflar arasında mevcut ise -sözleşmeden dönülmemiş ise- yükümlü ifayı bu tarihten itibaren yerine getirmelidir. Taraflar arasındaki sözleşmenin hak ve yükümlülükleriyle uygulanmasına engelin kalktığı tarih itibariyle devam olunacaktır. Böylelikle ifanın yapılamamasından/ geç yapılmasından doğan zararlar için ifa yükümlüsüne gidilememesi sağlanmıştır.

Bildirim Yükümlülüğü

            Madde 79/4 şöyledir: “İfa etmeyen taraf, engeli ve kendisinin ifa kabiliyeti üzerindeki etkilerini diğer tarafa bildirmek zorundadır. Bu bildirim, ifa etmeyen tarafın engeli bildiği veya bilmesi gerektiği andan itibaren makul bir süre içinde karşı tarafa ulaşmazsa, ulaşmama olgusundan kaynaklanan zararı ifa etmeyen taşır.” Hükümde belirtilen makul süre kavramı her olayın şartlarına göre değerlendirilmesi gerekmektedir.

Sorumsuzluğun Kapsamı

            Yazımıza konu olan Antlaşma’nın 79. maddesi, 5. fıkrasında da belirtildiği üzere ifa yükümlüsünü sadece karşı tarafın tazminat talebine karşı korumaktadır. İlgili fıkra : “Bu madde, tarafların bu Antlaşma uyarınca tazminat talebi dışındaki herhangi bir hakkını kullanmasını engellemez.” şeklinde ifade olunmuştur.

Bu fıkradan çıkan sonuç ise, tarafın ifa yapılamamasından kaynaklı olarak tazminat talep edemeyeceği fakat sözleşmeden dönme ve aynen ifayı talep etme gibi diğer haklarına halel gelmeyeceğidir.