Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkında Kısa Bir Yorum… AV. Umut METİN
Yeryüzünde varolan ve insanla bağı olan her varlığın hukuk ile ilişkisi kaçınılmazdır. Bu anlamda insanın bir diğer insanla, insanın şirketle, insanın devletle, devletin bir diiğer devletle ve daha nice örneklerle uzatılabileceği gibi diyaloğu olabilmektedir. Hukuk kuralları ise karşılıklı ilişkileri düzenlemekte ve kurallar ile yaşama düzen sağlayabilmektedir. Bu düzenin olmazsa olmazı elbette yaptırımdır. Dini kurallarda dahi yine bir yaptırım olan cehennem korkusu (veya cennet isteği) nedeniyle kendi hayatına yön veren bireyin, eğer yaptırımsız bırakılırsa hukuk kurallarına uyması hayalimsi bir beklentiden öteye gitmeyecektir. Ancak bu yazımda insana uygulanan hukuki yaptırım değil, devlete uygulanan yaptırımın “Dünya Düzeni” açısından nasıl uygulandığı anlatılmaktadır.
Devletler zaman zaman – aslında arkasındaki neden politik ve menfaat gerekçeleri olsa da- çılgınlık yapmaktan geri kalmamaktadırlar. II Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan vahim tablo, ekonomik anlamda zarar görmüş ülke sayısının fazlalılığı “Dünya Barışı ve Düzeni” kavramının önemini ortaya koymuştur. Dünya devletleri yeni savaşlar yerine, barış ortamı yaratmak adına Birleşmiş Milletler Şartı ( United Nations Charter ) üzerinde geniş uzlaşıya varmıştır.
BM Şartı’nın 2 (4) ncü maddesi ülkelerin birbirini aleyhine genel anlamda “bir diğerinin toprak bütünlüğüne karşı gelmeme” ve “politik bağımsızlığına saygı” gibi kavramlarla dünya üzerindeki düzeni çatışmasız sürdürme adına, keyfi kuvvet kullanımı yasaklayan bir genel kural getirmektedir. “KUVVET KULLANMAMA MUTABAKATI” olarak adlandırılabilecek bu madde ile keyfi güç kullanımı önünde önemli bir engel oluşturulmuştur.
Bu durum genel kural olmakla, elbetteki şarta taraf olduğu için kendisine (veya Kıbrıs örneğinde olduğu gibi halkına saldırılan) ülkenin, KUVVET KULLANMAMASINI yani MEŞRU MÜDAFAA hakkını kullanmamasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Bu anlamda Kıbrıs meselesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu, “Türkiye ile Ortak değerlere sahip Halkın Türkiye tarafından güç kullanılarak güvenceye alınmasını” hukuka aykırı bir güç kullanımı olarak kabul etmemiş, “Kuzey Irak’a TSK tarafından yapılan sınır ötesi hareketleri özellikle Irak’ın içinde bulunduğu olumsuz siyası tablo ve sınırlarını korumakta zorlanıyor olması gerçeğiyle, yalnızca gayri yasal yapıya yönelmiş ve Kuzey Irak’a yerleşme kastı taşımayan sınır ötesi silahlı hareketi Meşru Müdafaa olarak” kabul etmiştir. Her ne şekil ve sebeple kuvvet kullanımı olursa olsun, bu kuvvet kullanımının Güvenlik Konseyi’nden izinle yapılması, acil durumda bildirilmesi, BM 2(4) maddesi hükmüne ve kurallarına aykırı olmaması ve aykırı görülüyor ise de bu aykırılığın BM Şartı 51 nci maddesinde görülen MEŞRU MÜDAFAA sınırları içinde kalması zorunludur. Bu şartlara uymayan ve BM 2(4) maddesini açıkça ihlal eden devletin, özellikle politik olarak da güçlü bir lobisi yoksa bugün Afganistan, Irak ve Libya’nın uğrdığı yaşamış olduklarından kaçınması pek olası değildir. Bu yaptırımlar ambargo, malvarlığı tedbirleri ve silah-güç kullanımı şeklinde tezahür etmektedir.
AV. Umut METİN