202003.22
0

COVID-19 VİRÜSÜ TÜM İCRA İFLAS ve TAKİP İŞLEMLERİNİ DURDURDU, Av. Umut GÜMÜŞ

COVID-19 VİRÜSÜ TÜM İCRA İFLAS ve TAKİP İŞLEMLERİNİ DURDURDU.

                                                                                           Av. Umut GÜMÜŞ

 

Ülkemizde hızla yayılmaya devam eden COVID-19 diğer adıyla korona virüs salgınına karşı alınan önlemlere bir yenisi eklenerek, 21 Mart 2020 tarihinde T.C. Cumhurbaşkanlığı’nca icra ve iflas takiplerinin durdurulmasına karar verildi. Belirtilen karar ile 30 Nisan 2020 tarihine kadar, nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere, yurt genelinde tüm icra ve iflas takiplerinin durdurulmasına ve bu çerçevede taraf ve takip işlemlerinin yapılmamasına, yeni icra takiplerinin alınmamasına ve ihtiyati haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine karar verilmiştir.

İcra ve İflas Kanunu 330. maddesi uyarınca “Salgın hastalık, umumi bir musibet veya harb halinde Cumhurbaşkanı kararıyla memleketin bir kısmında veya bazı iktisadi zümreler lehine muayyen bir müddet için icra takipleri durdurulabilir.” hükmü yer almaktadır.

Alınan karar, korona virüs salgını ile olan mücadele ve toplum sağlığı açısından her ne kadar gerekli olsa da,  tüm takipleri durduran bu karar kötü niyetli borçlulara suiistimal için zaman kazandırmıştır.

İcra takiplerinde özellikle alacaklı taraf için hızla işlem yapmak esastır. Geçtiğimiz hafta boyunca adliyelerde yalnızca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nden (UYAP)  gönderilen taleplerin kabul edilmesi ve fiziken işlem yapılmaması sonucu birçok alacaklı kişi ve kurum icra işlemlerini olması gerektiği gibi gerçekleştirememiş ve bu durum karşısında çeşitli mağduriyetler yaşamışlardır.

Cumhurbaşkanlığı kararı ile tüm icra iflas işlemleri ve takiplerinin durdurulmuş ve bu çerçevede işlem yapılmayacak olsa da, tapu müdürlükleri ve noterler nezdinde işlemlere devam edilebilmektedir. Cumhurbaşkanlığına alınan karar kötü niyetli borçlular tarafından suistimal edilerek, malvarlığının muvazaalı şekilde devri, taşınır ve taşınmazların satılarak nakde çevrilmesi ve borçluların mal kaçırması gibi sonuçlara yol açabilecek bir ortam hazırlamıştır.

Bu olasılıklarda alacaklının, eğer karar süresi uzatılmazsa 30 Nisan 2020 sonrası yapacağı takipte, alacağın tahsil edilememesi riski ve süreçte harcanacak zaman ardından, ayrıca hukuk/ceza davaları ile hakkına kavuşması için daha fazla emek ve masraf yapılması gerektiği açıktır. Alacağını alamayan, bir başkasına olan borcunu ödeyemeyeceği için takiplerin durdurulması, özellikle ihtiyati hacizleri de kapsar şekilde bu kararın alınması, sağlık soruna önemli ekonomik sorunlar ekleyebilecek düzeydedir.

COVID-19 Salgını ile her ne kadar toplumda bir “histeri” durumu oluşturmadan kademeli bir şekilde alınan önlemlerle mücadele ediliyor olsa da, icra ve iflas işlemlerinin tek başına durdurulması bu çerçevede yeterli değildir. Kararın kademeli devreye alınması ve tüm takipleri kapsamaması çok daha yerinde olabilirdi.

Her icra takibinin bir dayanağı ve sebebi vardır. Fatura, cari hesap alacağı, kambiyo senetleri ve mahkeme ilamları uyarınca haklı alacağına ulaşmak isteyen alacaklı taraf kötü niyetli borçluların muvazaalı tasarrufları sonucu alacağına ulaşamayacak, belki de yıllarca kararını beklediği ve lehine sonuçlanan davasının kararını infaz edemeyecektir.

Keza şirketler ticari hayatta önemli bir nakit ödeme aracı olarak kabul edilen çeklerin işlevini yitirmemesi ve ticari hayatın olabildiğince devam etmesi adına alınan herhangi bir önlem olmasa da, çek hamili ilgili çeki süresinde bankaya ibraz ederek karşılıksız çıkması halinde karşılıksız olduğuna ilişkin bankanın kaşesinin vurulmasıyla işlemlerini yapabilecek olsa da, icra iflas işlemlerini başlatamayacak, yasal olarak almış olduğu nakit ödeme aracı olarak kabul edilen çeklerin hukuki ve ticari mahiyeti zedelenecektir

Cumhurbaşkanlığı kararında ayrıca 30 Nisan 2020 tarihine kadar “ihtiyati haciz kararlarının icra ve infaz edilmemesine” karar verilmiştir. Bilindiği üzere rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para alacağının tahsili amacıyla verilecek ihtiyati haciz kararının istenebilmesi için borçlunun belirli yerleşim yeri olmaması veya borçlunun yükümlülüklerinden kurtulmak maksadı ile;

  • Mallarını gizlemesi,
  • Mallarını kaçırmaya hazırlanması,
  • Kaçmaya hazırlanması,
  • Kaçması,
  • Alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunması, gerekir.

Kanunen borçlunun vadesi gelmiş borcunu ödememek için kaçmaya hazırlanması bile ihtiyati haciz kararı verilmesine ve borçlunun borca yeter menkul malları ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczedilmesi için yeterliyken, icra iflas ve ihtiyati haciz işlemlerinin devlet eliyle durdurulması ancak ticari hayatın olduğu şekilde devam etmesi beklenemeyecektir.

İcra iflas işlemlerinin durdurulması her ne kadar icra dosyalarının fiziken takip edilememesinden dolayı oluşan zorlukları ortadan kaldırsa da, görüleceği üzere bir çok ek sorunu da beraberinde getirecektir. Bu nedenle icra iflas işlemleriyle birlikte, icra iflas işlemlerine bağlı olan tüm hukuki ve ticari faaliyetlerin de durdurulması, borçluların malvarlıklarını muvazaalı bir şekilde devri ve kaçırmasının engellenmesi ve borçlularla birlikte ticari faaliyetlerini basiretli birer tacir olarak sürdürmekte ve ticari hayata katkı sağlamakta olan alacaklı şahıs ve şirketlerin menfaatleri de düşünülerek hareket edilmeli ve gerekli her türlü önlem ve tedbirler alınmalıdır.

Sonuç olarak icra iflas ve takip işlemleriyle bağlantılı olan faaliyetlerin durdurulması yönünde herhangi bir tedbir alınmadığı sürece kötü niyetli borçluların yapabilecekleri muvazaalı işlemler sonucu alacaklıların uğraması muhtemel zararlar ticari hayatı daha büyük sekteye uğratacaktır. Maalesef ki karar salgına karşı insan kalabalığını/etkileşimini engellemek adına etkili ancak iş dünyası ve ekonomik dünya için aleyhe sonuçlara neden olabilecek bir karardır. UYAP gibi bir altyapımız varken, en azından derdest takiplerde işlemlerin yapılabilmesine imkan vermek daha sağlıklı olabilirdi. Yeni takiplere imkan verilmese de geçmiş takiplerde işlem yapılması mümkündür.

Salgının kontrol altına alınmasından sonra açılacak davalar sonucu mahkemeler ve icra iflas dairelerinde oluşacak iş yoğunluğu ve yığılmanın önlenmesi amacıyla, salgının seyrine göre bir an önce ekonomiyi zora sokabilecek ağır tedbirler yerine iki menfaati birlikte gözetir düzenlemeler yapılabileceği kanısındayım.

Bunun yanında borcunu ödemek isteyenler, kararın uzatılıp uzatılmayacağı da bu aşamada bilinemeyeceğinden, alacaklılar da bu süreçte takip yapamadığından, alacağını ödeme tekliflerinde bulunabilirler. Bu tür ödeme tekliflerine, alacaklılarca geçmişe oranla daha olumlu bakılacağını öngörüyoruz. Alacaklı taraf, bugünün koşullarında belirsizlik hali ve/veya en azından alacağının belli kısmını erkenden alabilmek için borçlu tarafla uzlaşıya daha açık hale gelmiştir.

Bu haliyle alacak/borç tartışmalarında uzlaşı ve arabuluculuk uygulamaları için uygun bir psikoloji de kararın etkisiyle oluşmuştur.