AVUKATIN DURUŞMADA TANIĞA DOĞRUDAN SORU SORMA HAKKI VARDIR, Av. Asena İlayda ATEŞ
AVUKATIN DURUŞMADA TANIĞA DOĞRUDAN SORU SORMA HAKKI VARDIR.
Av. Asena İlayda ATEŞ
Her avukatın mesleğini icra ederken duruşma salonlarında, adliye koridorunda yahut icra müdürlüklerinde karşılaşabileceği bir takım güçlükler olabilmektedir. Bu güçlükler özellikle mesleğinin başındaki avukatlarda çok istisnaen meslekten soğumak gibi hisler uyandırsa da, aslında bu tür zor haller çoğu zaman mesleğimizi daha iyi yapabilmek için bir neden de olabilmektedir. Önümüze çıkan engelleri, bir hukukçu bir avukat olaraki analiz edip çözebilmek için güçlüğü elimize geçen fırsatlar olarak değerlendirmeliyi. Avukatlar adaleti sağlama çabasını uzmanlıkla yerine getirenlerdir. Bu haliyle avukat işini yapabilmeli, işinin yapılmasını sağlamayı becerebilmelidir.
Karşılaşılan güçlükler meslekte iknanın önemini de teyit etmektedir. Duruşmalarda karşılaşılabilecek bir güçlük örneği olarak, duruşma salonunda hazır halde iken, huzurda dinlenen tanığa avukatça soru sorulmasına müsaade edilmemesi ihtimalidir. Verilen örnekte tanığın beyanı yargılamanın selameti yönünden önemli bir delildir. Tanık beyanlarının açık ve anlaşılır olması, net olmayan noktalarda sorular olayın aydınlatılması önemli bir husustur. Duruşmada bu aydınlığı yaratmak için fırsattır. Verilen örnek HMK kapsamında değerlendirilecektir.
Bilindiği gibi Hukuk Muhakemeleri Kanunu ikinci ayırımı “Duruşma” başlıklıdır ve duruşma düzeni, taraflara yapılan tebligatlar gibi duruşmaya ilişkin tüm hususlar burada yer almaktadır. Yine bu alanda yer alan 152. madde ise soru sorma başlıklı olup madde içeriği açıkça şu şekildedir; ‘’(1) Duruşmaya katılan taraf vekilleri; tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılan diğer kişilere, duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilirler. Taraflar ise hâkim aracılığıyla soru sorabilirler. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde, sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine hâkim karar verir. (2) Toplu mahkemelerde, hâkimlerden her biri, birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.’’ Kanun maddesi içeriğinden açıkça anlaşıldığı üzere madde avukatlar (vekiller) ve asiller için ikili bir ayrım yapılmış durumdadır.
Duruşma sırasında hazır bulunan taraf avukatları (vekilleri);
- Davalı ya da davacı tarafın tanığı olduğu fark etmeksizin, davet ile huzurda dinlenen tanığa,
- Alanı fark etmeksizin mahkeme huzuruna davet edilen bilirkişilere,
- Duruşmaya her ne nedenle olursa olsun davet edilen başkaca kişilere,
duruşma düzenini bozmayacak biçimde ve doğrudan bu kişilere yönelik soru sorabileceklerdir.
Duruşma sırasında hazır bulunan asiller (taraflar) ise, bu yukarıda belirtilen kişilere ancak, hakim aracılığı ile soru sorabileceklerdir. Yani taraf sorulmasını talep ettiği soruyu duruşma sırasında hakime bildirerek bu sorunun ilgili kişiye yöneltilmesini talep edecek ve talep sonrası ise hakim tarafından asilin belirlediği soru ilgili kişiye sorulacaktır. İlgili kişilere sorulması talep edilen soruların ise, yargılama konusu ile bağlantılı olmaları gerekliliği elzemdir.
Konuya dair, Adalet Komisyonu Raporu’nda konuya şu şekilde yer verilmektedir;
“…Tasarının 156 ncı maddesinden sonra gelmek üzere madde ihdas edilmesi için aşağıdaki gerekçelerle önerge verilmiştir.
‘’Duruşma, yargılamada sözlü ve canlı bir süreci ifade etmektedir. Bu süreç ve aşama, yargılamada doğrudanlık ilkesine, adil yargılanma ve hukukî dinlenilme hakkına ve bunlara bağlı olarak gerçeğin anlaşılması ve ortaya çıkmasına hizmet etmektedir; ayrıca sözlülük ilkesinin de en somut tezahür şeklidir. Bu aşamanın etkin bir şekilde kullanılması, yargılamanın en iyi şekilde sonuçlanmasını sağlayacaktır. Canlı ve sözlü gerçekleşen bu aşamada, tanık, taraf, bilirkişi ve diğer kişilere soru sorulması önemli bir yargılama işlemidir. Ancak, yargılamanın amacına hizmet etmeyen sorular sorulması, bu amacın dışına çıkılması sonucunu doğurabilir. Hukukî dinlenilme hakkı, bir içini dökme hakkı değildir. Bu sebeple, bu konuda hukukçu olmayan ve mesleğini bir hukukî bilgiyle yürütmeyenlerle, hukukçu olarak yargılamada yer alanlar arasında bir ayrım yapılması gereklidir.
Soru sormak, hem taraf hem de onun vekili olan avukat için, yargılama içindeki bir haktır. Ancak, yukarıda belirtilen gerekçelerle ikisi arasında bir ayrım yapılmıştır. Kamu hizmeti ifa eden, yargılamanın bir parçası kabul edilen, bu konuda eğitim almış olan avukatın, doğrudan soru sorma yoluyla gerçeğin ortaya çıkartılmasına bilgi ve tecrübesiyle hizmet etmesi amaçlanmıştır. Bu durum aynı zamanda ceza yargılamasında avukatın konumuyla da uyumludur. Avukat, duruşma disiplinine ve bu çerçevede yargılamanın amacına uygun olarak, tanık, bilirkişi ve diğer kişilere (müdahil ve uzman gibi) hâkim araya girmeksizin doğrudan soru sorabilecektir. Bu durum, gereksiz şekilde duruşmanın uzamasının önüne geçecektir.
Taraflar bakımından, özellikle soruların duruşma disiplinini bozmaması, amacına uygun olması, soru sorulanın doğru anlanabilmesi için, hâkim aracılığıyla soru yöneltilmesi kabul edilmiştir. Avukat ya da tarafça sorulan soruya itiraz edildiğinde (yargılamayla ilgisiz olması, kişilik haklarını ihlal etmesi, sorulan kişiyle ilgili olmaması vb. hallerde), bu konuda hâkim ayrıca karar verecektir.’’
Maddenin ikinci fıkrasında, bir tereddüde yer vermemek için, mahkeme başkanının duruşma düzenini sağlama yetkisi saklı kalmakla birlikte, toplu mahkemelerde hâkimlerin de doğrudan soru sorabilecekleri ayrıca belirtilmiştir.’’ …’’
Bu halde yargılamayı aydınlatılacak her türlü sorunun tanıklara ya da ilgili diğer kişilere vekil ve hakim tarafından direk, asiller tarafından ise hakim aracılığı ile sorulması imkanının yasa hükmü ile tanındığı izahtan varestedir. Aksi halde, yani tanığa soru sorulmasının engellenmesi ya da tanık beyanlarının anlaşılır olmaması halinde sorular ile olayın aydınlatılmadığı hallerde bu durum Yargıtay’ca bozma nedeni yapılmıştır. Konuya dair emsal niteliğinde olan Yargıtay kararı ise şu şekildedir;
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi E. 2013/28560 K. 2014/37111 T. 25.12.2014 sayılı kararında; ‘’• İŞÇİ VE İŞVEREN TARAFINDAN AÇILAN ALACAK DAVALARINDA TANIK BEYANLARI ( Olayların aydınlatılmasında Önemli Bir Delil Olduğu – Tanığın Serbest İradesiyle Bildiklerini Anlatması ve Bunun Sağlanması İçin Sözünün Kesilmemesi Gerektiği ) • TANIĞIN DİNLENME USULÜ ( Tanıkların Ayrı Ayrı Dinleneceği Tanıklardan Biri Dinlenirken Dinlenmeyen Tanığın Salonda Bulunamayacağı – Tanığın Bildiklerini Sözlü Olarak Anlatacağı Yazılı Not Kullanamayacağı Tanığın Sözü Kesilmeden Dinlenmesi Gereği ) • TANIĞIN USULÜNE UYGUN DİNLENMEMESİ ( Tanığa Kısa Kısa ve Peş Peşe Sorulan Sorulara Sadece Evet veya Hayır Şeklinde Cevaplar Verilmesi Sağlanarak Yapılan Tanık Dinlenmesinin Usulüne Uygun Olmadığı – Tanığa Esnek Cevaplar Verebilme İmkanı Tanınması Gereği )’’ ilgili karar içeriğinde tanığa sorulan sorular olayı aydınlatır nitelikte olmadığından işbu tanıklıklara bağlı biçimde kurulan hükmün de bozulmasına karar verilmiştir.
Sonuç olarak, adliye veya diğer alanlarda avukatlarca karşılaşılabilen güçlükler, zaman zaman her birimizi açık kanun maddesi niye uygulanmaz demenin eşiğine getirse de, sorunlara bakış açımız, hiçbir zaman, ‘’olmuyorsa bırakayım’’ şeklinde olmamalı veya “bunu bilmeyen nasıl karar verir” küstahlığı içermemelidir. Avukat da, hakim de, savcı da insandır ve bilgi eksiği konusunda birbirlerini duruşmalarda desteklemelidir. Avukatın talebin yasal dayanağını bilmesi, hakimin ise talebi değerlendirirken yasal karşılığını incelemiş olması önemlidir. Bu haliyle avukatın talebini ilgili kanunda hangi madedeye dayanırsa izahı, talebinin kabulü için kolaylaştırıcı bir yöntem olur.
Yaşanan olumsuzlukların avukatta tezahürü hiçbir zaman küsmek veya kırılmak olmamalıdır. Ben böyle gözlemlemedim, görmedim, öğrenmedim. Hukuk okumaya karar verdiğimde idol olarak belirlediklerimden hep daha azimli olmayı, çabanın gerekliliğini ve ancak bu şekilde elde edilen başarının gerçek mutluluğun kapısını araladığını ve hayattan ise, her ne iş yapılırsa yapılsın severek ve inanarak yapmanın başarıyı getirdiğini öğrendim.
Verilen açık örnekte, duruşma anında avukata hazır bulunan tanığa soru sormasına mani olunduğunda da, HMK’da bu hakkın tanındığını bilen ve bilmeyenin tavrı arasında fark olabilecektir. Bu haliyle meslekte araştırma, bilgiyle dolu olmanın önemi çok yüksektir.
Bilgi ile yasa maddesi açıklanmasına rağmen, vekilin doğrudan soru yöneltmesine izin verilmez ise bu halde sorulması istenen sorunun tanığa yöneltmeye müsaade edilmediğinin duruşma zaptına mutlak suretle yazdırılmasının talebi ve bunun sağlanması önem arz etmektedir.
Bu kapsamda meslekte önümüze çıkan her bir sonunun yasalarımız içinde, günlük yaşamda karşılaştığımız sorunların ise hayat içinde bir yerlerde çözümleri muhakkak vardır. Ancak çözüm bilgi, çalışma ve ısrar ile elde edilebilir. Avukata da yakışan bilgin ve saygın bir tavırla hak arayışında olduğunun tüm muhataplarca fark edilmesidir.